Anasayfa » “Yorgun bakıyor, yorgun düşüyorsun hep”

“Yorgun bakıyor, yorgun düşüyorsun hep”

Yazar dogushan
446 görüntüleme

Halil Usta’nın yorgun bakan gözleri ve elleri, hiç durmadan kızı Nermin’e yazdığı mektupları anlatıyor, H2O Kitap’tan çıkan Büyük Soytarı kitabı.

[dropcap]G[/dropcap]enç karısı tarafından sokağa atılan Halil Usta’nın son çırpınışları mıydı yoksa onurlu bir duruş için çabalamanın bir sonucu muydu “soytarılaşmaya” varan bir yaşam şeklini seçmesi. Yazar İrfan Yalçın’ın da değindiği gibi “bireyin toplumsal her türlü ‘dikkat’ten, ilgiden uzak bir insanın varlığının ‘dikkat’ ve ilgi çekmek için yaptığı bir çırpınış mıydı bu seçim?” Belki. İnsanlar soytarılaştırmayla baş edemediği ya da etmeye çalıştığı sorunları yenmeye çalışma yöntemidir. “Soytarılaşma”: Sizler kitabı okuduğunuzda kendiniz karar vereceksiniz. Sevgiyle ilmek ilmek dokunmuş mektuplar var kitabın içerinde. Yazar İrfan Yalçın mektupları yalın, sade ve şiirsel şekilde bizlere aktarmış. Çaresizce sadece sevilmeyi umut ederek yazılan mektupların satırlarında sade ve duru, karşılıksız sevgi var. Yoksulluğun vermiş olduğu çaresizlik var, yaşlanmanın verdiği düşmüşlük var. Bunlara rağmen onurlu durma çabası var. Hayata inat, dik durmaya çalışma var. Bir insanın hamam böceklerini öldürmeye kıyamayıp onlarla ortak yaşamanın yolunu bulmasıyla, camideki güvercinleri yakalayarak yemesiyle açlığın insanlara neler yaptırabileceğini gözler önüne seriyor. Bu eylemleri yaparken “Soytarılaşma”dan değil, yoksulluk ve çaresizlikten yapıyordu. Fakat insanlar onun yoksulluğunu ve çaresizliğini görmektense onun “soytarılaşma” eylemlerini görüp gülüyorlardı. Halil Usta “Büyük Soytarı” oluşundan mutluydu/ mutlu muydu? Kitap 12 Eylül 1980 öncesi olaylara da tarihi bir tanıklık içermektedir. “Büyük Soytarı”nın soytarılıkla yaklaştığı darbe öncesi sağ-sol olaylarından da mektuplarında kızı Nermin’e bahsetmesi, günümüz yeni yetişen gençlerin de olayları yakın bir gözden okumasını sağlayacaktır. “Büyük Soytarı”nın hayatı bir hastane odasında yerde bir sedyede, ağzı burnu hasta bakıcı Ahmet’ten yediği dayaktan dolayı yara bere içerisinde, son mektuplarını kaleme alan hemşire Sevim’in gösterdiği şefkat ve insani yaklaşımın içinde oluyor. Mutluluğu ve umudu son ana kadar elden bırakmıyor. Kitabı okurken beni derinden etkileyen bazı satırların altını çizdim. Ölmeden son mektubunda dünyaya fısıldıyor: • “Şu çöp kutusunda bile yaşamak ne güzel, ne eşsiz. Doğanın en büyük kahkahası ben değilim de kim peki?” Hastabakıcı hademe Ahmet’ten dayak yiyor ve “kan içinde” kalıyor ve ona rağmen odada olan bilinci yerinde olan hastaları güldürmek için elini havaya kaldırıyor ve havayı gıdıklıyor gibi yapıyor. Ne yaptığını soranlara ise “Tanrıyı gıdıklıyorum” diyor. “Büyük Soytarı”nın yattığı hastane koğuşunu bir zamanlar çocukken annemin hastanede yatışıyla özleştirdim bir anda. Bir odada onlarca hasta bir arada yatıyordu. İşte “Büyük Soytarı” da böyle bir odada yatıyordu ama tek fark bu oda kimsesizlerle dolu ve ölümü bekleyenlerden başka kimse yoktu. • “Burada yatan ‘kemik’leri (hastaları) görmeye gelen neden yok? Dostluklar, sevgiler nerede, hani? Çöp kutularına bile kediler, köpekler girer.” • Bitmişler koğuşu bizimki!” Sevgi ve aşkı o kadar güzel ifade ediyor ki mektuplarında: Yeniden evlenen karısı için soruyor, “Yeni fışkırmış çiçekler gibi mi?” “Susuverir yüreğim.” Kızı Nermin’e söylüyor, “Seni düşünmek bile nasıl çiçeklendiriyor gönlümü.” Altını çizdiğim mısraların en etkili ve derinden insanı etkileyeni, insanın çaresiz kaldığı dönemlerde isyankâr ruhlarını yansıtan mısralar oldu. • “Sevinçle üzüntü yan yana içimde bugün, kardeş kardeş oturmuş duruyorlar, kovmuyorlar birbirlerini.” • “Damarlarımda kan değil, yorgunluk akıyor.” • “Kötülükten, karanlıktan mı yapılmış insanlar; yüreklerinin yerinde çamur mu var?” 1970’lerin ekonomik ve siyasi yanlarına da değinmiş mektuplarında “Büyük Soytarı”. Gelir adaletsizliğini ne de güzel anlatmış mısralarında. “Doğanın süt dolu memelerini aynı insanlar mı emiyor boyuna?” “Büyük Soytarı” hayatı ve mektupları insanlık için önemli, kızı Nermin içinse önemsiz olarak geçmiş yaşama. Eserin, İrfan Yalçın’ın usta kalemiyle bir klasiğe dönüşeceğinden emin.

You may also like

İLETİŞİM

office@viyanamagazin.at

Medieninhaber:
b2 Media GmbH, Gerasdorfer Straße 38a/14, 1210 Wien

Firmenbuch:
FN425763y, Handelsgericht Wien
UID: ATU69206815

Bu web sitesi, deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bunu kabul ettiğinizi varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Daha fazla bilgi