Oyuncu, yönetmen ve senarist Müfit Can Saçıntı ile karantina günlerinde “self servis” çekilen “Maskeler de Düşer” sinema filmini konuştuk ve hayata dair ne varsa sizler için sorduk.
>> Öncelikle Seksenler dizisinden ve sonrasında gelen Mandıra Filozofu filminden sizi tanıyoruz. Sizi sevenleri fethettiğiniz iki proje. Dergimizin ulaştığı Viyana’daki okurlarımızın heyecan ve merakını baştan gidermek isteğiyle şöyle bir soruyla başlamak istiyorum: Avusturya’da yaşayan Türklere bir mesaj rica etsek sizden…
Viyana ve Bregenz’e gittim; cennet gibi bir ülkede yaşıyorlar hakikaten. Ama oraya o sıcaklığı veren bizim insanlarımız gördüğüm. Gittik, oraları gezdik, gördük, insanımızın sıcaklığını yaşadık. Bir de geleneksel Türk konukseverliği diye bir laf vardırya; bu geleneksel konukseverliği Türkiye’den daha çok Avusturya’da, Viyana’daki vatandaşlarımızdan, Avrupa’daki vatandaşlarımızdan görüyoruz. Yeri gelmişken hepsine çok teşekkür ediyorum.
>> Yeni filminiz çıkıyor, YouTube’da. İlk defa böyle bir şey olacak galiba; ilk gösterimi YouTube’da olacak bir proje. Lionsgate diye bir firma var, onlar da daha önce YouTube’da ilk gösterim gibi bir proje gerçekleştirdiler, ücretsiz; ama onlarınki yayınlanmış, eski filmlerden oluşuyordu.
Bizim şöyle: Daha önce hiç gösterilmemiş filmi ilk yayınlayan biziz. Ama bu ilkten sonra … ilk enayi mi, ilk deli mi yoksa ilk akıllı mı diyecekler bilmiyorum, göreceğiz.
>> Akıl da etmiş denilebilir.
Evet, sonradan denilecektir; bu adam deli ya da çok akıllıymış, diyecekler, yaşayıp göreceğiz. Böyle bir şeyi yapmaya kalkıştık. Biraz tabii pandemi koşulları buna sebep oldu. Pandemide bizim gösteriler iptal edildi ki, Türkiye’den çok Avrupa’da gösteri yapıyordum. 1,5-2 yılda 60 Avrupa şehrine gittim. Avrupa şehri deyince tabii ki oradaki vatandaşlarımıza gösteri sunuyorduk. 2020’de, Mart ayının 15’inden 7 Haziran’a kadar 35 gösterim vardı Avrupa’da. Birden pandemi patlayınca 35 gösteri iptal oldu doğal olarak. Ne yapalım ne yapalım, evlere kapandık. Boş duramayız. Böyle bir şey olabilir mi, neden olmasın derken, önce tabii nerede yayınlayacağımızdan daha çok nasıl çekeceğiz düşüncesi hasıl oldu. Çünkü iki kişinin bir araya gelmesi bile yasaktı bir ara malumunuz. Sokağa çıkma yasağı var. Bir de bunu self servis çektik.
Nedir self servis? Her oyuncu kendi sahnesini kendisi çekti, kurguda bir araya getirdik.
>> Böyle bir film var mı, her oyuncunun kendisinin çekim yaptığı?
Benim bildiğim yok. Ben bunu ilan ettikten sonra birkaç dizi bu yöntemle çekildi, yayınlandı; aklın yolu bir, diyelim. Ama sinema filmi olarak en azından, ilk benim bildiğim self servis proje bu olacak. Çünkü daha önce gerek de yoktu belki böyle bir şeye, niye olsun ki? Şu an pandemiden ötürü böyle bir ihtiyaç doğdu. Dolayısıyla ilk kez diye tahmin ediyorum. Denenmemiş bir şey olduğu için, doğal olarak karşılaştığımız teknik sorunlar oldu. Herkes kendi şartlarında çekim yaptığı için görüntü kalitesi yeterince profesyonel olamayabiliyor. BGörüntü kalitesini iyileştirmeleri için çektiğimiz sahneleri profesyonel arkadaşlara emanet ettik. Onların görüntü düzeltme diye bir işlemleri var, görüntü ve ışık; bir de renk düzeltme. Onları hem düzelttiler hem de işin artistik boyutunu daha profesyonel hale getirdiler. Yine miksaj ya da ses tasarımı dediğimiz işlem için ses tasarımcı arkadaşlar da sesleri düzeltip profesyonel hale getirdiler. Kendimiz çektik ama o kendi çektiğimiz haliyle seyircinin karşısına çıkartmıyoruz, profesyonel ellerden geçti ve profesyonel hale getirildi görüntüler. Şu an izleyenler inanamıyor; yani ben söylemesem kimse inanmaz bunun böyle bir şekilde meydana geldiğine, aklına gelmez.
>> Filmin hikayesi nasıl çıktı ortaya?
Filmin hikayesi yine biraz zorunluluklardan ortaya çıktı. Tek başına çekiyorsun, montajda birleştireceksin, sokağa çıkmak yasak, bir araya gelmek yasak. Şimdi bu şartlarda daha önceden yazılmış bambaşka bir hikayeyi çekmek imkânsız. Biz de şartlara uygun yeni bir hikâye; korona günlerinde geçiyor ama korona hikâyesi değil. Gayri meşru yollardan para bulmuş bir insan, başta, çocuğunun tedavisi için yoldan sapmış diyelim, gayri meşru bir şekilde para bulmuş. Ama paranın tadını alınca da bu yolda devam etmiş. Bu paraları toplayıp yurtdışına kaçmayı düşünürken korona yüzünden kapana sıkışıyor. Eli kolu bağlı, çaresizlik içinde, parayı harcayamadan kalınca paranın ne kadar anlamsız olduğunu, ne kadar değersiz olduğunu, mühim olanın sevgi, dostluk, arkadaşlık, aile olduğunu anlıyor. Ve kapana sıkıştığı için de başına çeşitli belalar geliyor. Biz yine daha önceki filmlerimizde olduğu gibi güldürürken düşündürmeye, sorgulatmaya çalıştık. Paranın değerinin yanında, böyle bir durumda kalınınca para mı değerli yoksa sevgi, dostluk, aile mi değerli, bunu sorgulatmaya çalıştık. Filmin sonunda seyirciler karar verecek.
>> Spoiler vermeden…
Yo, vereceğimizi verdik biraz ama zaten baş tarafını anlattık. Olaylar asıl bundan sonra gelişiyor.
>> Suç komedisi nasıl olacak diye soracaktım, cevabı almış oldum.
Suç komedisi biliyorsunuz böyle bir tür var, suç komedisi diye. Onların derdi genelde hoş vakit geçirmek. Biz hoşça vakit geçirirken de bir şeyleri sorgulatalım.
>> Fragmanda drama sezinledim.
O da var. Bizim filmlerde tabii güldürmeyi öne almadığımız için belli dozda güldürüsü var, belli dozda dramı var. Biliyorsunuzdur, ben Seksenler dizisinin 193 bölümünün yönetmenliğini yaptım. Orada da özellikle konuk oyunculara, bölüm oyuncularına ilk söylediğim şey, “Kardeş, biz burada komedi çekmiyoruz. Biz burada dizi çekiyoruz, film çekiyoruz.” Çünkü komedi deyince seyircide de bir önyargı oluyor, oyuncuda da. Hemen bir abartma, kaşı gözü oynamaya başlıyor. Yo, niye öyle olsun ki?
>> Belki de başarısı bundandır hocam.
Bizim bakış açımız bu. Komedi algısı var ama biz komedi yapacağız, milleti güldüreceğiz diye güldürmeyi birinci sıraya koyup güldürmek için de kaşımızı gözümüzü oynatıp her şeyi abartmaya çalışmıyoruz. Biz bir hikaye anlatmaya çalışıyoruz, bir mesele anlatmaya çalışıyoruz, bu meseleyi anlatırken de sıkmamak için mizah, kullandığımız yöntemlerden bir tanesi. Bir tanesi merak unsuru, bir tanesi gerilim unsuru. Mizah sadece seyirciye derdimizi anlatmak için sunduğumuz şekerlerden birisi ama kesinlikle hepsi değil.
>> Filme geri dönersek şu anda YouTube’da yayınlandı mı?
28 Ağustos’ta yayınlanacak. derginiz çıktığında filmimiz gösterimde olacak. Avrupa’daki vatandaşlarımız için de bir ilk gerçekleşecek: Türkiye’de bir film çıkınca onun Türkiye’de vizyona girmesini bekliyorlardı genelde. Bir-iki filmde denendi, Avrupa’yla aynı anda vizyona girdi. Ama genel olarak ya bir hafta sonra giriyor ya daha da sonra ya da hiç gösterimi olmuyordu. Şu anda Türkiye’yle aynı anda Avusturya’daki, Viyana’daki hatta dünyanın neresinde yaşayan Türk vatandaşımız varsa aynı anda YouTube’tan izleyebilecek.
>> Filmin kadrosu için neler söylemek istersiniz?
Öncelikle hepsine tek tek teşekkür etmek isterim; büyük bir dayanışma ve özveriyle çalıştık, çalıştılar. Sağ olsunlar, hiç para pul konuşmadan, her biri gönüllü bir şekilde “hay hay” dediler. İnşallah kazanırsak elbette vereceğiz ama hiç rakam telaffuz edilmedi.
>> YouTube’tan para kazanacağına inanıyor musunuz?
Kazanacağıma inanmıyorum ama biz YouTube’tan şöyle bir keçi yolu açmaya çalışıyoruz. Yani bu bağımsız sinemacılar için bir yol olacak inancındayız.
Neden kurtaracak? Vizyon masraflarından kurtaracak. Vizyon masrafı dediğiniz şey, bir filmin maliyeti kadar maliyet demek ve sinemacıyı çok riske sokan bir şey. Film çekerken bir milyon masrafa giriyorsan aşağı yukarı bir milyon da vizyon masrafın oluyor. Ve bu büyük bir risk, büyük bir yük.
>> Geri gelmeyebilir para.
Tabii orada gelmiyor. Ama şimdi YouTube’ta en azından böyle bu masrafımız olmayacak. Ve şu an böyle bir alışkanlık olmadığı için oradan bir para kazanacağımı düşünmüyorum. Ama bunun olabileceğini gösterip bir alışkanlık yaratmaya çalışıyorum. Bugün belki ben para kazanamayacağım ama yarın üç arkadaşım daha bunu deneyince, belki başlangıçta onlar da kazanamayacak ama beşinci arkadaştan itibaren para kazanmaya başlayacak. Hangi para? Maliyetleri kurtaracak bir para. Bu proje, içerisinde yer alan arkadaşların desteğiyle ortaya çıktı. Dediğim gibi hiçbiri bir talepte bulunmadı. Teknik arkadaşlarla da bir meblağ üzerinde anlaşmaya vardık ama bir vade koyduk. Şu an YouTube’tan para kazanmayı düşünmüyoruz. İsteriz tabii ki ama 2,5 liraya bana yaklaşık 1 lirası kalacak bunun. 10 bin kişi izlese 10 bin lira kalacak ama yaklaşık 1000 Euro, herhangi bir teknik departmanın masrafı bile değil.
>> Her şeyden önce, filmin yolu açık olsun. Türkiye’nin böyle bağımsız sinemaya, ayrı bir platforma ihtiyacı var.
Dediğim gibi şimdi olmaz, çünkü alışkanlık yok. YouTube’tan bedava izlenilmeye alışılmış. Filmler izleniyor bedava ama eski filmler izleniyor ve bol reklamlı. Hakikaten bir on tane film dönerse belli bir alışkanlık oluşacak diye düşünüyorum. Ve sinemacılar için de, en azından maliyetleri karşılayacak bir kapı olabilir. Bugün değilse yarın. Bütün sinemacı arkadaşları da bunu düşünmeye davet ediyorum.
>> Çıkış noktası aslında pandeminin insanları evlere hapsetmesi, birçok alışkanlık da değişti, bütün dünya genelinde. Belki de sinema alışkanlığının da değişmesine vesile olacak bir adım atmışsınız. Pandemi sanat camiasını nasıl etkiledi?
İptalleri söylediniz ama iyi yanları da var mı acaba? Bir kere insanların sinema ihtiyacı ile film ihtiyacı aynı şey değil. Sinema ihtiyacı demek, yani sinemaya gitme ihtiyacı demek sosyalleşme ihtiyacını karşılıyor. Film ihtiyacı, bir içerik ihtiyacı da, sinema filmi aracılığıyla belli duyguların tatmin edilmesi; gülme, merak ya da katarsis dediğimiz rahatlama duygusu, duygusal rahatlama duygusu… Bunları da film, içerik tatmin eder ve bu içeriklere, bu ihtiyaca internetten, televizyondan ulaşılabiliyor artık günümüzde. Ve bu böyle de devam edecek. Dediğim gibi, şunu gördük ya da görmemiz lazımdı: Futbol durdu, futbolsuz yapabileceğimizi anladık. AVM’ler kapandı alışveriş yapmadan durabileceğimizi anladık. Araba tutkusu olanlar arabaya atlayıp gezemediler, arabasız yapabileceğimizi gördük. Ne yaptık, evlere kapandık. Film izledik, müzik dinledik, kitap okudur, televizyonda birtakım içerikler seyrettik, bir de sohbet ettik ailemizle, eşimizle, dostumuzla. Yani aslında kültür sanatsız yapamayacağımızı gördük. Bir de bunların olmadığını düşün. Evlere kapandık, müzik yok, film yok, televizyon içerikleri yok, sohbet yok, kitap yok. E ne yapacağız, bir düşünsene. Topluca delirirdik. Bunu görmemiz lazımdı. Ben bunu gördüm. Yine mesela bakıyorsun sanatçılar aşağılanıyor, geliyorsun, diyorsun ki, hem bunu yaşadık hem de şu an gösteriler iptal edildi, tiyatrolar kan ağlıyor ve kimsesizler. Herhangi bir şeyi de kastetmiyorum. Yalnız, kimsesiz bırakıldılar. Herhangi bir partiyi, şunu bunu kastetmiyorum; hükümetimiz de yalnız bıraktı, belediyelerimiz de yalnız bıraktı. Ve hâlâ yalnız bırakmaya devam ediyorlar. Belediyeler çeşitli partilerin elinde, hiçbir ayrım yapmadan lafa gelince herkes sanatçının yanında ama özde, şu an tiyatrolar kapanma noktasında. Tiyatrocular aç ama üç-beş tane magazin figürünü görüp halkımız da maalesef diyor ki, bunlar da ağlıyor. Öyle bir şey yok. Kaç bin çalışan insan var, sizin için, vatandaş için üretim yapan insan var, bunun üç-beş tanesi servet sahibidir. Gerisi gerçekten, gerçek anlamda açlıkla imtihan edildi.
>> Sadece sanatçılar için de geçerli değil tabii, emekçiler için de geçerli. Tiyatro çalışanları…
Tabii o da var. Benim gösterim iptal edildi. Benim ekibimde teknik arkadaşım vardı, afişlerimi basan matbaa vardı, o matbaada çalışan işçi vardı. Benim nakliyemi yapan şoför arkadaşım vardı. Diyelim o kamyoneti ya da minibüsü kiralayan bir başka vatandaşımız vardı. Gişede duran gişe arkadaşım vardı, tiyatroyu paspaslayan emekçi arkadaşım, kardeşim vardı. Ne oldu, onlar da aç kaldı.
>> YouTube’tan filmler yapılırsa diye konuşurken bu aslında profesyonel olmayan insanlar için de kaynak olabilecek. Mesela amatör insanlar var, bu insanlar için daha farklı şeyler yaratma şansı doğurabilir.
Olabilir de biraz bakış açılarını değiştirmek lazım. Bu “Katıl” butonu hikâyesi Türkiye’ye geleli çok oluyor ama tutmamış. Neden? Çünkü şöyle bir şey: Oturup video çekiyorsun, düne kadar bedava izlettiğin şeyi paralı izletmeye kalkmışsın, o da iki gün önceden. Diyorsun ki, para verirsen herkesten iki gün önce izleyebilirsin. Dolayısıyla insan psikolojisi de, düne kadar bedava izlediğim şeye niye para vereyim, der. Ben olsam ben de vermek istemem. Bu projeye martta başladık temmuzda bitti, yaptığımız işin içinde büyük emek var. Şimdi diyelim ki, ben miksajdaki efekt kanallarını paylaştım. 25-30 tane kanal, her saniyesini kaç tane efekt, ses düzeltme orada gözle görülür miksajcı arkadaşın emeği. Benim, bizim ne kadar emek verdiğimizi gören seyirci de, bunda bu kadar emek var, ben de o zaman katkıda bulunmalıyım, diyebilir. Ben de video çekiyorum YouTube’a; çekip yayınladığım videoları bedava yayınlamaya devam edeceğim. Çünkü bedavaydı, onda o kadar emeğim yok. Bu kadar insanın emeği yok. Biraz tabii ki amatör ruhla iş yapan insanlar da bu yolu deneyebilir ama ortaya çıkan şey amatörlük, özensizlik gibi… Senin onu kastetmediğini de biliyorum, buradan mesaj vermeye çalışıyorum.
>> Kastetmek istediğim şuydu: Bu konuda okuyan üniversite öğrencisi, yapmaya başlamıştır işini ama sektörde çalışabilecek durumda değildir, yeni bir girişim olarak yapabilir.
Elbette. Karşılaştığım gençlere hep diyordum, gördüğüm, karşılaştığım zaman; artık eskisi gibi ne yapımcıya ne sinema salonuna ne de dağıtım zincirlerine ihtiyacınız var. 2013 yılında “Mandıra Filozofu”nu çektiğimiz kamera 2K idi. Bugün cep telefonlarının çoğu 4K, 8K’sı çıktı. Yani benim 7 yıl önce sinema filmi çektiğim kameranın kaç kat güçlüsünü cebinde gezdiriyorsun. O kadar kolaylaştı. Senin bir meselen varsa kimseden icazet almana, onay almana gerek yok. Yeter ki hikâyen olsun, yeter ki cesaretin olsun, yeter ki özgüvenin olsun. Kimseye ihtiyacın yok. Çek cep telefonunla; düne kadar yüzbin dolarlara montaj seti kuruluyordu, bugün cep telefonuyla varsayılan olarak bedavaya geliyor. Orada yapabilirsin montaj. Ve YouTube’a koyabilirsin, sadece Türkiye değil bütün dünya seni aynı anda izleyebilir. Özellikle gençler değerlendirsin.
>> Sohbetimizin konusu yeni bir proje üzerine ama bunun devamında okuyucular başka yeni projeler var mı diye merak ederler. Devamında neler planlıyorsunuz?
Yeni bir film çekecek kadar gelir elde etsem ona göre proje yapacağız. Bu filmi dayanışmayla çektik ama ben arkadaşlarımın kapısını kaç kere çalabilirim, gelin bedavaya da, kazanırsak paylaşalım, diye. Bunu bir kere yapabilirsiniz. YouTube’tan değilse bile bunu bir kanala satabilirsem, bir dijital platforma satabilirsem tabii ki sinema filmi var yine, “Parasız Yaşamanın Sırrı” diye bir film çekmeyi istiyorum ve bunun için de para gerekiyor.