Özgürlüğün içindeki en büyük engel!!!!!!
Oto sansürü genelde medya olgusunda görür ve duyarız. Halbuki hayatımız her alanında karşımıza çıkar.
Yaratıcı olun!!! Üretin!!! Paylaşın!!! Denen bu dönemde oto sansür uygulayarak insanlardan bu nasıl beklenir ki.
Sonrasında ise neden paylaşmadın denir!!!
Gelin bugün otosansürü anlatalım. Tarihi nedir?
Kim bilir belki sizde bu olgu ile karşılaştınız geçmişte bir gün…
Yazı: Ezgi Ülkü Aykut
[dropcap]O[/dropcap]tosansür kavramı, Hayes, Glynn ve Shanahan (2005a: 299) tarafından “kişinin kendisiyle aynı fikirde olmadığını düşündüğü bir topluluktan gerçek fikrini saklaması” olarak tanımlanmaktadır. Otosansür, başkalarının fikirleri hakkında bilgi sahibi olan bir kişinin, kendi fikirlerini açıkça ifade etmekten kaçınmak yönünde, bilinçli olarak verdiği bir karar olarak kavramsallaştırılmıştır (Hayes vd., 2005a). Bireylerin bu eğilimini ölçmek amacıyla Hayes ve arkadaşları 2005 yılında sekiz maddeden oluşan bir ölçek geliştirmişlerdir. Otosansür Eğilimi Ölçeğinin geliştirildiği ve geçerliliğinin test edildiği ilk çalışmada maddeler hem öğrenci hem de öğrenci olmayan katılımcılara uygulanmış ve toplam puanı daha yüksek olan katılımcılar otosansür eğilimi daha yüksek olan kişiler olarak tanımlanmıştır. Bireyin kendi fikrini açıkça ifade edebilme eğiliminin toplumda hâkim olan fikre ilişkin algısının bir fonksiyonu olduğu görüşü ilk kez 1974 yılında Sessizlik Sarmalı Teorisi kapsamında Noelle-Neumann tarafından ifade edilmiştir. Sessizlik Sarmalı Teorisi’ne göre, bireyler, kendi sosyal çevrelerinde yer alan insanların fikirlerinin azınlık ve çoğunluk olması bakımından kabaca nasıl bir dağılıma sahip olduğu ve bu dağılımın zaman içerisinde nasıl bir değişim gösterdiği konusunda zihinsel bir değerlendirme yaparlar. Bu değerlendirmeyi yaparken, aynı zamanda, kendi fikirlerinin toplumda hâkim olduğunu düşündükleri fikirle ne kadar uyumlu olduğuna da bakarlar. Bireyler, işte bu zihinsel değerlendirme süreci sonucunda kendi fikirlerini toplum içerisinde açıkça ifade edip etmeyecekleri konusunda bir karara ulaşırlar. Eğer kişi kendi fikrinin, toplum tarafından onaylanmayacağı veya toplumda hâkim olan fikir ile uyumlu olmadığı sonucuna varmışsa, bu fikrini açıklamaktan kaçınacak ve susma eğilimi gösterecektir. Bunun tersine, eğer kendi fikrinin toplumda hâkim olan fikir ile uyumlu olduğu sonucuna varmışsa, bu fikrini açıkça ifade etmekten kaçınmayacaktır. Sessizlik Sarmalı Teorisi’ne göre, bireysel düzeyde gerçekleşen bu süreçlerin sonucunda azınlık durumundaki fikirler açıklanmadığı için azınlık olarak kalmaya devam ederken toplumsal düzeyde kabul gördüğüne inanılan tek bir fikir oluşmaktadır (Filak, 2012). Noelle-Neumann (1974)’a göre, bireylerin fikirlerinin doğru bulunmayacağına inandığı bir topluluk içerisinde kendi fikirlerini açıklamaktan kaçınmasının temel nedeni ise toplumdan izole edilme, yani dışlanma korkusudur. Hayes ve diğerleri (2005a) otosansür eğilimi kavramını iletişim yazınında henüz tanımlamadan önce otosansürün iş ortamında da olumsuz etkileri olabileceği görüşü bazı araştırmacılar arasında kabul görmekteydi. Otosansürün, özellikle çalışanların yaratıcılıkları ve performansları üzerindeki muhtemel olumsuz etkileri tartışma konusuydu. Örneğin, Williams (2002), bir araştırma notunda otosansürün çalışanların yaratıcılığını engelleyen önemli bir unsur olduğunu ifade etmiştir. Williams bu çalışmasında, alışılmışın dışındaki (sıra dışı) önerilerinin ya da kullanacakları yeni ve farklı iş yapma metotlarının kurumda eleştirileceğine inanan çalışanların bu önerilerini ifade etmekten ya da bu özgün yöntemleri kullanmaktan kaçınabileceklerini iddia etmiştir. Araştırmacıya göre, rekabetin giderek arttığı ve buna bağlı olarak kurumlardan sürekli gelişmelerinin ve inovasyon yapmalarının beklendiği bir ortamda, kurumlarda performans yönetiminden sorumlu olan yöneticilerin çalışanlardaki otosansür eğilimini dikkate almaları gerekmektedir. Williams (2002), ayrıca, kurumlarda yaratıcılığın ve inovasyonun artması için çalışanlardaki otosansür eğiliminin iyi anlaşılması, onları otosansüre yönelten unsurların tespit edilmesi ve bu unsurların ortadan kaldırılması gerektiğini belirtmiştir.Glynn ve diğerlerinin (1997) Sessizlik Sarmalı Teorisi üzerine yapılan araştırmaları inceledikleri meta-analiz çalışmasında elde ettikleri sonuçlar, Hayes ve diğerlerini (2005a) otosansür kavramını yeniden tanımlamaya ve bu olguya ilişkin bir ölçek geliştirmeye yöneltmiştir. Söz konusu meta-analizde, Glynn ve arkadaşları (1997), kişinin kendi fikrinin toplum tarafından ne kadar desteklendiğine ilişkin algısı ile bu fikri açıklama eğilimi arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Bu araştırmanın sonuçları, iki kavram arasındaki ilişkinin pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı olduğunu ancak etki büyüklüğü ortalamasının oldukça düşük olduğunu göstermiştir. Bu sonuçlara dayalı olarak, araştırmacılar, bireylerin fikirlerini açıkça ifade edip etmeyeceklerine karar verirken, kendi fikirlerine ters düşen bir fikrin hâkim olduğu ortamdan eşit düzeyde etkilenmediklerini öne sürmüşlerdir. Yani, fikirlerini açıkça ifade etme eğilimindeki değişkenlik ya ölçme hatasından ya da diğer faktörlerden ve muhtemelen bunların her ikisinden de kaynaklanmaktadır (Hayes, 2007).
Araştırmacılara göre, ancak şu koşulların varlığında otosansürden bahsedilebilir: Öncelikle (1) birey, içinde bulunduğu topluluğu algılayabilmeli ve kendi düşünceleri ile söz konusu topluluğundüşüncelerinin ne derecede örtüştüğünü değerlendirebilmelidir. Bunun yanı sıra, (2) kişi kendi fikrini ifade edebilme imkânına sahip olduğu halde sebebi ne olursa olsun bilinçli bir şekilde fikrini saklamayı tercih etmiş olmalıdır. Ayrıca (3) birey herhangi bir nedenle (örneğin, işini kaybetmekten korkmak, birini kızdıracağından endişe etmek gibi) otosansür tercihinde bulunabilir. Yani, otosansürün arkasında yatan nedenin önemi yoktur ve kavramın tanımı nedenler bakımından farklılık göstermez. Son olarak, (4) bireyin içinde bulunduğu ortamdaki kişi sayısı bakımından sınırlandırma söz konusu değildir. Yani, bulunulan ortam sadece iki kişiden oluşabileceği gibi tüm toplumdan da oluşabilir. Hayes ve diğerleri (2005a) otosansür eğilimini, bireyin, kendi fikrine ters düşen fikirlerin hâkim olduğu ortamlarda, fikrini ifade etmekten kaçınma olasılığını arttıran, nispeten sabit bir kişisel özellik olarak tanımlamış olsalar da bireydeki bu otosansür eğiliminin içinde bulunulan ortamlara göre de biraz değişkenlik gösterebileceğini kabul etmişlerdir. Hayes ve diğerlerinin (2005a) Otosansür Eğilimi Ölçeğini geliştirdikleri araştırma, peşi sıra gerçekleştirilen dört ayrı çalışmadan oluşmaktadır: (1) iki ayrı veri toplama aşamasından oluşan ilk ölçek uygulaması, (2) ölçek geçerlilik ve güvenilirlik çalışması, (3) test-yeniden test güvenilirlik çalışması ve (4) ölçek geçerlilik çalışması. Tüm verilere dayalı çaraştırma sonuçlarında ise elde edilen bulgular, utangaçlık düzeyi istatistiksel olarak kontrol altına alındığında, içinde bulunulan fikir ortamının, bireyin gruba kendi fikrini ifade etme eğilimi üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bir etkisi olduğunu göstermiştir. Otosansür eğilimi düşük olan bireylere nazaran bu eğilimin yüksek düzeyde olduğu bireylerde, içinde bulunulan fikir ortamının kendi fikirlerini gruptan saklama üzerindeki etkisinin daha güçlü olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuçlar, otosansür eğilimi yüksek olan bireylerin içindeki bulundukları ortamda hâkim olan fikrin ne olduğuna daha fazla dikkat ettiği ve kendi fikrini bu ortamda açıkça ifade edip etmeme kararını buna göre verdiği görüşünü ve iddiasını desteklemektedir.
OTOSANSÜR EĞİLİMİ’NİN DİĞER KİŞİSEL ÖZELLİKLERLE İLİŞKİSİ
Hayes ve diğerleri (2005b) otosansür eğilimi kavramını, “hoş karşılanmayacağını düşündüğü bir ortamda, bireyin, kendi fikrini saklamaya yönelik genel bir eğilimi” olarak tanımlamışlardır. Araştırmacılar, otosansür eğiliminin bireyleri birbirinden ayıran bir özellik olduğunu ve bazı kişilerin, kendi fikirlerini açıklayıp açıklamama konusunda karar verirken içinde bulundukları ortamdaki fikir yapısını diğer kişilere göre çok daha fazla dikkate aldıklarını öne sürmüşlerdir. Buna göre, otosansür eğilimi yüksek olan bir kişi, eğer içinde bulundukları ortamın ideolojik olarak kutuplaşmış olduğu ya da ortamda açık bir şekilde hâkim olan fikrin kendi fikri ile ters düştüğü kanaatinde ise, bu fikrini açıklamaktan çekinerek sessiz kalacaktır (Filak vd., 2009).Hayes ve diğerleri (2005a) otosansür eğilimi kavramını, uyma davranışı kavramından ayırmışlar, uyma davranışının bireyin kendi fikriyle ters düşen ancak grubun fikriyle uyumlu bir fikri ifade etmesi olarak tanımlamışlardır. Ancak uyma davranışında da birey içinde bulunduğu topluluktan gerçek fikrini sakladığından bu davranışın bir tür otosansür olduğu söylenilebilir (Hayes vd., 2005, p. 300). Hayes ve diğerlerine göre (2005b), otosansür eğilimi, genel olarak toplum içinde fikrini ifade etmekten kaçınma davranışından da farklıdır. Genel olarak toplum içinde fikrini ifade etmekten kaçınan bireyler, içinde bulundukları toplulukta hâkim olan fikrin kendi fikirlerinden farklı olduğu algısından bağımsız olarak, tartışılan konunun ilgilerini çekmemesi ya da kendi fikirlerinin doğruluğundan tam olarak emin olamamaları gibi diğer başka nedenlerle de susmayı tercih edebilirler (Hayes vd., 2005a). Otosansür eğilimi kavramı ile öz-izleme2 kavramı arasında da bir fark gözetilmektedir (Hayes vd., 2006). Öz-izleme, bireyin sosyal bir ortamda kişisel imajını korumak için hâlihazırdaki koşulları dikkate alarak kendi davranışlarını denetlemesi olarak tanımlanmıştır (Lennox ve Wolfe, 1984). Hayes ve diğerlerine (2006) göre, otosansür öz-izleme eğilimi yüksek olan bireylerin bazı ortamlarda kullanabileceği bir davranış stratejisi olabilir ama bundan “otosansür eğilimi yüksek bir kişinin öz-izleme eğilimi de kesinlikle yüksektir” sonucunu çıkarmak doğru olmaz.. Bilgiyi iletme bakımından otosansür, herhangi resmi bir engel olmamasına rağmen açıklanmasının bir kişi ya da grup üzerinde olumsuz etkileri olabileceği inancı ile bir bilginin kasti ve istekli olarak saklanmasıdır (Bar-Tal, 2017).Diğer bir çalışmada ise, Hayes ve diğerleri (2006b) otosansür eğilimi ile siyasi faaliyette bulunma arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırmacılar, iki kavram arasındaki ilişkinin ters yönlü olduğunu ve otosansür eğilimi yüksek olan bireylerin kutuplaşmış bir politik ortamda daha az siyasi faaliyette bulunacaklarını öne sürmüşlerdir. Araştırmada, bu hipotezi destekleyen sonuçlar elde etmişlerdir. Siyasete ilgi duyma, siyasal ideoloji ve utangaçlık gibi siyasi davranışı açıkladığı düşünülen diğer pek çok değişken istatistiksel olarak kontrol altına alındığında bile otosansür eğilimi yüksek olan bireylerin kendi fikirlerini topluma açıkça ifade etmekten kaçınmak için daha az siyasi faaliyette bulundukları belirlenmiştir. Filak ve diğerleri (2009), otosansür eğiliminin, ortamdaki fikir ikliminin birey üzerinde yaratabileceği korkudan (örneğin, işten atılma korkusu gibi) kaynaklanan durumsal bir eğilim mi yoksa korkulardan ve endişelerden bağımsız, bireysel bir özellik mi olduğunu araştırmışlardır. Aynı zamanda bu araştırma ile Otosansür Eğilimi Ölçeği ilk kez iş ortamında ve çalışanlar üzerinde uygulanmıştır. Araştırma, liselerde görev yapan medya danışmanları üzerinde yapılmıştır. Danışmanın yöneticisinin tartışmalı konuların okul medyasında yayınlanmasına yönelik bakış açısına ilişkin algısı, işini kaybetme korkusu ve işinden keyif alma gibi işle ilgili değişkenler istatistiksel olarak kontrol altına alınmıştır. Araştırma sonuçları, danışmanın otosansür eğiliminin okul medyasında tartışmalı konuların yayınlanması açısından rahatlık düzeyinin bir kestirimcisi (yordayıcısı) olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmacılara göre bu sonuçlar otosansür eğiliminin ortamdaki fikir ikliminin kişi üzerinde yaratabileceği korkulardan ve endişelerden bağımsız olan, bireysel bir özellik olduğu görüşünü desteklemektedir. Filak ve Reinardy (2009), benzer bir çalışmayı üniversitede çalışan medya danışmanları üzerinde de gerçekleştirmiş ve aynı sonuçlara ulaşmışlardır. Bu araştırmada da önceki çalışmadaki gibi işle ilgili değişkenler istatistiksel olarak kontrol altına alındığında, danışmanların otosansür eğiliminin okul gazetesinde tartışmalı konuların yayınlanması açısından rahatlık düzeyinin güçlü bir yordayıcısı olduğu belirlenmiştir.
Hikayede böyle uzar ve gider tarihde bile…
Hala günümüzde de devam eden otosansür hayatımızın her alanında uygulanıyor. Ve işin daha acı tarafı ise bu olayın özellikle oto sansüre karşıyız diyenler tarafından çoğu zaman bilinçli uygulanmasıdır.
Size tarihsel geçmişi ile açıkladığım Otosansür kavramının en çok zarar verdiği olgu ise ben kavramıdır. Tabii ki tamamen benim kişisel görüşüm olduğu da bilinmeli…
Halbuki biz kültür olarak birlik kavramı ile büyüdük. Olgunlaştık ama evrilemedik….
Oto sansür uygulayan kişiler , kurumlar aslında karşısındaki varlığın düşünce sistemine ben olgusunu kabul ettirmek için kullanır. Halbuki karşısındaki varlığın düşüncesinde ya da uyguladıklarında daha farklı bir deneyimi, düşünceyi göz ardı eder ve sadece kendisine ait ben yapısını korumaya çalışır.
O zaman da tek sistem , tek düşünce vb. kavramlar toplum içinde irdelenmeye başlar ki bu da toplumu biz kavramından ben kavramına sürükleyen tehlikeli bir yapıdır.
Geçenler de benim de başıma gelen bu olayla ülkemde bu olgunun asla kalkmayacağına , özellikleözgürlükleri savunduğunu iddaa eden gruplarca duvara çakılan bir beton çivisi gibi her geçen gün daha da sağlamlaşacağına inanmaya başladım.
Telefona yazıların kaldırıldığı , kişisel çıkarlar için insanların harcandığı bu ülkede özgürce varlıklarını ortaya koyan bireylerin nasıl yetişeceğini düşünmeye başladım.
Sanırım biraz da kendimi sorguluyorum artık….
Bilgi paylaştıkça değer kazanmıyor çünkü benim ülkemde….
Ve oto sansür ben olgusu ve kişisel egolar bitmedikçe asla bitmeyecek ülkemde ve tüm dünyada….