Bulunduğumuz pandemi süreci hayatlarımıza yeni bir yön vermeye itti hepimizi. Günlük rutinlerin, alışkanlıkların yeniden şekillendiği şu birkaç ayda evimize, dört duvar arasına sığdırmaya başladık tüm hayatımızı.
Mart ayının ilk haftasını geride bıraktığımız günlerde pek de ciddiye almayacağımızı umduğumuz Koronavirüs hastalığı, önce üniversitelerde ardından da okullarda eğitime ara verilmesiyle hepimizi parçası olmak istemediğimiz yeni bir düzene itti. Avusturya’da 12 Mart günü koronavirüs nedeniyle ilk ölüm vakası gerçekleştiğinde artık durumun ciddi boyutlara ulaşacağı kaygısı herkesi sarmıştı. Hükümet tarafından ardı ardına düzenlenen basın toplantılarında, hayatlarımızı şekillendirecek olan yeni önlemler açıklandı. Geriye baktığımızda bu önlemlerin belki de İtalya örneğinde olduğu gibi, işler o raddeye gelmeden bizleri benzer kötü sonuçlardan koruduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Alınan önlemlerle hepimiz günlük yaşantımızı evimizin içine sığdırmaya başladık.
Birçok işyeri home office uygulamasına geçerken, üniversite ve okullarda distance learning yani uzaktan eğitim dönemi başladı. Bu zorunlu dijitalleşme süreci içerisinde internet bağlantılarının kalitesi ve iletişim için kullanılan bilgisayar, tablet gibi araçların önemi iyice ortaya çıktı. İş yeri, okul, kafeler, restoranlar, sinemalar, konser salonları derken evlerimiz birçok farklı mekanı içinde barındıran yepyeni bir mekan haline geldi. Peki, bu yeni durum yaşantılarımızı nasıl etkiledi? Evimizi genelde kedimize ve ailemize zaman ayırdığımız, günlük hayatın yorgunluğunu attığımız, kendimizle baş başa kalabildiğimiz bir yer olarak tanımlarız. Ancak pandemi süresince evlerimizin kapıları işyerlerine, okullara üniversitelere ve hatta arkadaş toplantılarına ev sahipliği yaptı. Belki de “özelimiz“ bu yeni süreçte biraz daha ifşa oldu. Dışarıya çıkamadığımız ilk günlerde sosyal medya üzerinden yapılan canlı yayınların sayısında önemli bir artış yaşandı. Zoom, Jitsi gibi fazla sayıda insanın aynı anda videolu görüşmesine olanak sağlayan uygulamalar kullanıcı sayılarında rekorlar kırdı. Netflix, Prime Video ve Hulu gibi dizilerin ve filmlerin seyredilebildiği platformlar bu yeni hayatın vazgeçilmez birer parçası haline geldi. İlk başlarda farklı dijital platformlardan gerçekleştirilen iş görüşmelerinden dijital eğitime uzanan bu yolda özel yaşamımız belki de büyük bir darbe aldı. “Ulaşılamama“ imkânının elimizden alındığı bu dönemde “hep ulaşılabilir“ olmanın büyük ölçüde sıkıntılarını çektik. Evlerimize kapanmak durumunda kaldığımız bu günlerde kendi başımıza kalabilmeye vakit bulabiliyor muyuz? Yoksa siz de, “nasıl olsa evdesin, yapsan ne olur ki“ şeklindeki emrivakilere maruz kalanlardan mısınız? Yapılan ilk değerlendirmelere göre evden çalışmak zorunda kalan çocuklu ailelerin bu süreçte çok zorluk çektikleri kaydedildi. Hem çocuklarının eğitimini hem de kendi iş yaşantılarını mümkün olduğunca devam ettirmeye çalışan ebeveynler hem kendi işlerinin yükünü hem de okulların yükünün önemli bir kısmını üstlenmiş oldular. Tabii dünya çapında etkileri hissedilen koronavirüs hastalığının neden olduğu bu yeni dönemde herkes evden çalışma imkânına da sahip değildi. Sağlık ve market çalışanları gibi kamu düzeninin korunmasını sağlayan birçok meslek grubu üyesi, dışarıya çıkmaya korktuğumuz bu sancılı süreçte çalışmaya devam ederek bizlerin hayatlarımızı sürdürebilmesine önemli katkıda bulundular. Avusturya’nın alınan tedbirleri esnettiği günlerde bulunuyoruz. Salgın öncesi yaşantılarımıza, yavaş ve emin adımlarla ilerlemekteyiz. Restoranlar, mağazalar derken, havuzlar ve sinemalar da hayatlarımızda tekrar yerlerini almaya başladı. Yürüyüş için dışarıya çıktığımızda içimizi hüzne boğan insansız, boş ve sessiz sokaklar yok artık. Yaşanan onca şeyin ardından döneceğimiz “normal“ yaşantılarımız da salgın öncesi hayatlarımızla aynı olmayacak kuşkusuz. Zorunlu olarak parçası olduğumuz bu dönem, bizlere kemikleşmiş doğrularımızın nasıl esnetilebileceğini gösterdi, Yardıma ihtiyaç duyanlara yardım elimizi uzatmamız gerektiğini, görünürlüğü az olan birçok mesleğin önemini hatırlattı. Bu dönemde dijitalleşmenin, teknolojinin ve bilhassa eğitim ve araştırmanın toplumlara olan katkıları bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu.